Deva Partisi Genel Başkanı Babacan: "Maalesef Yargı, Şu Anda İktidar Tarafından Bir Sopa Olarak Kullanıyor"
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan "Maalesef yargı, şu anda iktidar tarafından bir sopa olarak kullanıyor. Bunu nereden biliyoruz. Sayın Erdoğan’ın bilmemesi gereken takip etmemesi gereken yargı süreçleriyle ilgili ifadelerinden anlıyoruz. Mesela diyor ki; 'bekleyin hele turpun büyüğü heybede'. Mesela bu ne demek; demek ki bu işi takip ediyor. Demek ki bu iş kendi bilgisi dahilinde yürüyor" dedi.
Haber: Erkan KARACA
(ÇORUM) - DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan "Maalesef yargı, şu anda iktidar tarafından bir sopa olarak kullanıyor. Bunu nereden biliyoruz. Sayın Erdoğan’ın bilmemesi gereken takip etmemesi gereken yargı süreçleriyle ilgili ifadelerinden anlıyoruz. Mesela diyor ki; "bekleyin hele turpun büyüğü heybede'. Mesela bu ne demek; demek ki bu işi takip ediyor. Demek ki bu iş kendi bilgisi dahilinde yürüyor" dedi.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan Çorum ziyaretleri kapsamında Damızlık Sığır Yetiştiricileri Birliği’ni ziyaret etti. Daha sonra Çorum Esnaf ve Sanatkarlar Odası (ÇESOB) ziyaretinde basın mensuplarının sorularını yanıtladı.
"İstişare mekanizmaları iktidar tarafından çalıştırılmıyor"
"AK Parti iktidarında Anayasanın 166. maddesine eklenen Ekonomik ve Sosyal Konsey Anayasa’da yazılı olmasına rağmen toplanmıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz" sorusuna yanıt veren Babacan, şunları söyledi:
"Devlet yönetiminde üç önemli ilke var. Birisi de istişare ilkesi. Devletin en önemli ekonomik ve sosyal konulardaki en önemli istişare mekanizması ekonomik ve sosyal konsey, bizzat cumhurbaşkanlığı başkanlığında toplanması gereken konsey. Şimdi bu çalıştırılmıyor. Bir başka önemli istişare mekanizması da aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi'dir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin genel kurulu ama daha da önemli komisyonlardır. Mesela bu komisyonlar, araştırma komisyonları kurulabilir. Zaten ihtisas komisyonları var. Bu araştırma komisyonları mesela, esnafımızı şu anda yaşadığı sorunlarla ilgili bir araştırma komisyonu kurulması mümkün esasında. Oraya o esnafımızın temsilcisi gider ama o komisyon çalışır ama havanda su dövmek gibi olmaması lazım. Oradan sonuç çıkması lazım yani. Bütün bunlar yapılabilir ve orada iktidar partisi de var, muhalefet partileri de var. Esnafımızın temsilcisi de olabilir. O kadar sorunu dinlemeye ülkeyi yönetenlerin belki de tahammülü yok artık. Bunca yıldan sonra tahammül sınırları taştı ve sorunlarla uğraşmaya sorunları dinlemeye de çok tahammülleri de yok. Yoksa baktığın zaman devlet yapısında istişare mekanizmaları var ama bunlar çalıştırılmıyor. Etkili değiller yani asıl sorun da tam kökünde bu var herhalde."
"Maliyetleri aşağı çekmeden enflasyon düşmez"
Ekonomik sorunlara değinen Babacan şunları söyledi:
"Önemli olan bu kadar faiz var da parayı isteyince bulabiliyor musun? Başkan dedi ki "artık muslukları kıstılar'. Şimdi niye kısıyorlar muslukları enflasyonla mücadele edeceğiz diye kısıyorlar. Enflasyonla mücadele edeceğiz diye musluğu kısınca bu seferde esnafımız, o yüzde 20'lerden değil gidip bankalardan yüzde kırklardan, ellilerden kredi çekmek zorunda kalıyor. Esnafın maliyeti yükselince de bu seferde bu enflasyonu yukarı doğru iten bir faktör haline geliyor. Onun için hep söylüyoruz; Türkiye’de enflasyonu düşürmenin yolu maliyetleri aşağı çekmekten geçiyor. Maliyetleri aşağı çekeceksiniz. Devletin kontrolünde bir sürü parametre var. Maliyeti aşağı çekeceksiniz ki enflasyon düşsün. Ben faizi yükselteyim. Enflasyon düşsün çalışmıyor."
"Bu erken seçim baskısı gittikçe çoğalacaktır"
Erken seçim bekliyor musunuz sorusu üzerine Babacan, şu ifadelere yer verdi:
"Türkiye’de artık seçim konuşulur, çok sık konuşulur erken seçim talebi gittikçe de büyür ama seçimin ne zaman yapılacağıyla ilgili erken seçimle ilgili karar yetkisi biliyorsunuz ya cumhurbaşkanında ya da meclisteki nitelikli bir çoğunlukla ancak erken seçim kararı alınabiliyor. Meclisten erken seçim kararı alınabilmesi için muhalefetle iktidarın beraberce o kararı vermesi gerekiyor. Şu anda iktidar daha benim iki yılım bile dolmadı niye seçime gideyim de elimdeki gücü tehlikeye atayım diye düşünüyor olabilir. Ama bu seçim baskısı gittikçe çoğalacaktır. Seçimin ne zaman olacağı ne gün olacağını tahmin etmeye çalışmaktansa bizim görevimiz her an seçim olacakmış gibi hazır olmak yani bizim DEVA Partisi olarak her an seçim olacakmış gibi hazır olmak."
"Ya konuşursam benimde halim onlar gibi olur diye düşünür"
Muhalefet partilerine uygulanan siyasi baskıya ilişkin soruya yanıt veren Babacan, şunları kaydetti:
"Maalesef yargı, şu anda iktidar tarafından bir sopa olarak kullanıyor. Bunu nereden biliyoruz. Erdoğan’ın bilmemesi gereken takip etmemesi gereken yargı süreçleriyle ilgili ifadelerinden anlıyoruz. Mesela diyor ki; "bekleyin hele turpun büyüğü heybede'. Mesela bu ne demek; demek ki bu işi takip ediyor. Demek ki bu iş kendi bilgisi dahilinde yürüyor. Yani bunu siyasi konularda getirin bakalım şu dosyaları diye, efendim ben bağımsızım dosyaları göstermeyecek cesarette acaba Türkiye’de yargı mensubu var mı? Onu bırakın, bazı yargı mensupları da üzülerek söylüyorum efendim böyle bir şey var haberiniz olsun sizin için ne yapabiliriz diye kendisine de sunuyor olabilir.
Medya üzerinde de baskı olarak kullanılıyor. Mesela şu anda kaç tane gazetecimiz ev hapsinde kaç tane gazetecimiz kendisine otosansür uygulamaya başladı. İş dünyası yargı yoluyla baskı altına alınmaya çalışılıyor. Bugün Türkiye’nin en büyük işletmelerinin temsil edildiği kuruluşun başkanını yüksek istişare başkanını eğer siz polis eşliğinde ifadeye götürürseniz, o zaman iş dünyası derdini dillendiremez. Benim derdim var diyemez. Ya konuşursam benimde halim onlar gibi olur diye düşünür."
"İsrail ile ticaret yapanların şahsi menfaatlerinden vazgeçemediler"
"İktidarın Gazze politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz" sorusu üzerine Babacan, şunları söyledi:
"Aslına baktığımızda Gazze’de yaşanan zulüm hatta soykırıma varan insanlık suçları savaş suçları Türkiye’deki hükümet tarafından hak ettiği karşılığı bulmadı. Hatırlarsanız burada bir soykırım var diye uluslararası ceza mahkemesine Lahey adalet divanına ilk başvuran ülke Güney Afrika Cumhuriyeti oldu. Ondan tam 7 ay sonra Türkiye o davaya taraf oldu. 7 ay neyi beklediler? Ben baktım o 7 ay içerisinde 20 bin insan daha ölmüş. Niye ilk Türkiye Cumhuriyeti başvurmadı? Niye ticareti kesmediler? Niye yoğun baskıdan sonra önce kestik dediler sonra kesmedikleri ortaya çıktı. Dediler ki biz devlet olarak kestik, özel sektör yapıyor ne yapalım dediler. Ya devletin izni olmadan özel sektör dış ticaret yapabilir mi? Devlet talimatı verir bugün itibariyle sevkiyat durur biter çünkü bunların hepsi devlet izniyle yapılır. Yani ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Sonuçta ortaya çıktı ki, burada mesele öyle ülkenin menfaatleri falan değil, İsrail ile ticaret yapanların şahsi menfaatleri, o menfaatlerden bir türlü vazgeçemediler."
Anka Haber Ajansı